Sırrı Süreyya Önder'in 3 Mayıs 2025'te vefatı, sadece sevenlerini değil, düşünce dünyasını da derinden etkiledi. 2011 yılında Radikal Gazetesi'nde yayımlanan bu yazısı, ölümün insan üzerindeki etkisini ve ardında bırakılan şahsiyetin önemini çarpıcı bir şekilde ele alıyor. Önder, ölümün, kişinin gerçek değerini ortaya çıkaran bir sınav olduğunu vurgularken, ağıtların da bu değerin en samimi göstergesi olduğunu belirtiyor.
Şahsiyetin Aynası: Ölüm
Sırrı Süreyya Önder'e göre şahsiyet, bir insanın öldükten sonra geriye kalandır. Sağken sahip olunan mevki, yetki, makam, unvan, güç ve para gibi unsurların ölümle birlikte anlamını yitirdiğini ifade eden Önder, asıl önemli olanın, kişinin nasıl anıldığı olduğunu vurguluyor. Ölüm, insanın varlığının net halini ortaya çıkarır ve geride bırakılan izler, şahsiyetin gerçek ölçüsüdür. Varlığıyla insanlığın huzurunu kaçıranlar için acı bir son söz konusuyken, anlamlı izler bırakanlar için yakılan ağıtlar, onların değerini sonsuza dek yaşatır.
Kadınların Ağıtları: İnsanlığın Sesi
Önder, dünyanın tüm dillerinde kalıcı olan ağıtların kadınlar tarafından yakıldığına dikkat çekiyor. Erkeğin, kadınla kıyaslandığında, dünyanın en olmamış, en ham varlığı olduğunu belirten Önder, kadınların hayatının, erkeğin olmamışlığını gizlediği sefil örtüleri yamamakla geçtiğini ifade ediyor. Kadının sözü, varlığı gibi hakikidir ve eğer arkanızdan ağıt yakacak bir kadın yoksa, çok sefil bir hayat yaşamışsınız demektir. Bu bağlamda, Hasan ve Nilüfer Saltık'ın Kalan Müzik'in 20. yılında Kürt Alevi ağıtlarını albüm haline getirmesi, son derece anlamlı bir adım olarak değerlendiriliyor. Besê Aslan'ın derlediği bu albüm, sözlü kültür alanında önemli bir arşiv niteliği taşıyor ve dinleyicilere 12 farklı Kürt Alevi ağıdı sunuyor.
Toplumsal Bellek ve Ağıtların İsyanı
Türkiye'de, Sabahattin Ali ailesiyle başlayıp, Hrant Dink ailesine kadar, yakınlarını faili malum, akıbeti meçhul bir şekilde kaybeden yüzlerce aile bulunmaktadır. Bu ailelerin ortak katkısı ve mücadelesiyle oluşturulan 'Toplumsal Bellek Platformu', ortak utancımızın hesabını sormaya çalışıyor ve toplum olarak imha edilmesine ses çıkarmadığımız hafızamızı tazelemeye çalışıyorlar. Bu şekilde hayattan sökülüp alınanlar için şimdilik sadece isyan ağıtları yakılmakta, çünkü katilleri cezasız bıraktırılmaya devam ediliyorlar. Ağıt sadece kuru bir sızlanma değildir; içinde her zaman öfke ve itiraz barındırır. Bu öfke ve itirazı barındırmayan ağıtların hükmü ancak mevta kabre inene kadar sürer. Toplumsal Bellek Platformu’nu yalnız bırakmamak, tarihi ve ortak utançtan kurtulmak demektir. Kanlı pusularda katledilenlerin onuruna sahip çıkmak demektir.
Sırrı Süreyya Önder'in bu yazısı, ölümün insan hayatındaki yerini ve şahsiyetin önemini derinlemesine düşündürüyor. Ağıtların, sadece birer yas ifadesi değil, aynı zamanda birer isyan ve toplumsal hafıza taşıyıcısı olduğunu vurgulayan Önder, okuyucularını toplumsal belleğe sahip çıkmaya ve adaletin sağlanması için mücadele etmeye davet ediyor. Unutulmamalıdır ki, ardımızda bırakacağımız en değerli miras, insanlığa dokunan ve iz bırakan bir şahsiyettir.