Antonio Gramsci, Mussolini faşizminin yükselişiyle birlikte hapse atılan aydınlardan biriydi. Emek, dayanışma ve direniş kavramlarını savunan Gramsci, "Bu zihnin çalışmasını durdurmalıyız" sözleriyle tarihe geçen bir yargılamanın ardından mahkum edildi. Ancak Gramsci, hapishanede geçirdiği yıllar boyunca fikirlerinden ödün vermedi ve yazdığı mektuplarla direnişini sürdürdü.
Gramsci'nin Hapishane Yılları: Bir Direniş Destanı
Gramsci, hapishanede geçirdiği süre boyunca hem dış dünyayla iletişim kurmaya çalıştı hem de fikirlerini yaymaya devam etti. Mektuplarında, devletin ideolojik aygıtlarını ve hegemonya sorununu ele alırken, devrim pratiğinin yukarıdan aşağı değil, aşağıdan yukarı doğru gerçekleşmesi gerektiğini savundu. Bu düşünceleri hem faşistlerin hem de ortodoks Marksistlerin tepkisini çekti.
Gramsci, fikirlerini pekiştirmek için fabrika konseylerindeki çalışmalara büyük önem veriyordu. Kapalı kapılar ardında politika üretilmesine karşı çıkarak, üretimin ve emeğin öznesi olan işçilerle yan yana olunması gerektiğini savunuyordu. Yoldaşları, Marksizm'in dogmatik yorumundan uzak duran Gramsci'ye eleştiriler yöneltirken, o da halktan kopan aydınları eleştiriyordu.
Kıvanç Koçak, "Bella Ciao: Gramsci’den Ne Öğrenebiliriz?" başlıklı yazısında Gramsci'nin fikirlerinin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve eylemde ve söylemde yenilik, aydın-toplum ilişkisi, hegemonya sorunu, kültürün önemi gibi konuları içerdiğini belirtiyor. Gramsci, yılgınlığa, kayıtsızlığa ve dogmalara karşı çıkarak, yaşamdan, vicdandan ve ezilenlerden yana olduğunu savunmuştur.
Hapishaneden Mektuplar: Bir İnsanlık Belgesi
Gramsci'nin Hapishaneden Mektuplar'ı, sadece içeriden dışarıya gönderilmiş mektuplar değil, aynı zamanda onun bilgilerini, fikirlerini ve mücadelesini dünyaya duyurduğu politik satırlardı. Bu mektuplar, belli bir döneme aitmiş izlenimi yaratsa da hayli güncel ve zamanını aşan metinlerdir.
Mussolini faşizmi, Gramsci'yi "kamu güvenliğini tehdit ettiği" gerekçesiyle hapse attığında, düşünür ömrünün son on yılını hapishanede geçirdi. Bu süre boyunca ailesine mektuplar aracılığıyla duygularını ve fikirlerini gönderdi. Haftada bir-iki kez yazmasına izin verilen bu mektuplar, onun dış dünyayla bağlantı kurmasının tek yolu haline geldi.
Gramsci, mektuplarında cezaevi koşullarının zorluğundan, mektup sayısının kısıtlanmasından ve çalışmalarına engel olunmasından bahsediyordu. Ancak tüm bunlara rağmen, durduğu noktadan geri adım atmadığı gibi içeriden dışarıya umut yollamayı da ihmal etmiyordu. Carlo Gramsci'ye yazdığı bir mektupta, her şey yitirildiğinde bile yeniden başlamak gerektiğini ve sadece kendine güvenmek gerektiğini belirtiyordu.
- Her şey yitirildiğinde yeniden başlamak.
- Sadece kendine ve kendi gücüne güvenmek.
- Hiç kimseden bir şey beklememek.
- Bildiklerini yapmak ve kendi yolunda yürümek.
Gramsci'nin Mirası: Direniş ve Umut
Gramsci, tutukluluğunun ilk döneminde en fazla üç yıl kalacağını düşünse de, günler geçtikçe salıverilme umudunu yitiriyordu. Sıkı bir gözetim altında tutulurken istediği gibi çalışamamaktan mustarip şekilde tuhaf bir aylaklığın içine düşüyordu. İçeri gönderenler, onun "her yanı tutuşturabilecek korkunç biri olduğundan" şüphelendiği için şartlarını daha da ağırlaştırıyordu.
Gramsci, hapishanede kaldığı süre boyunca hem dışarıyla haberleşmeye ve yakınlarına kendi durumuyla ilgili bilgi vermeye çalıştı hem de kim olduğunu ve ne olduğunu, ne yaptığını ve yapmadığını anlatmaya çalıştı. Bunu bir savunma ve çoğunlukla da fikirlerinden ödün vermeme hali olarak nitelendirebiliriz. 12 Ekim 1931'deki satırları da tam manasıyla böyle: "Ben hiçbir zaman, kendisine en iyi para verene kalemini satan ve profesyonel niteliğinin bir parçası yalan söylemek olduğu için sürekli yalan söylemek zorunda kalan profesyonel bir gazeteci olmadım. Tam anlamıyla özgür bir gazeteciydim; bir tek görüşten başka görüşüm asla olmadı; patronları ya da yöneticileri memnun etmek için derin inançlarımı saklamak zorunda kalmadım, asla!"
Gramsci'nin mektupları, bize bir insanın hukuksuzca ve zamanın ruhu sadece öyle gerektirdiği için hapsedildiğini açık seçik gösteren birer belge niteliğinde. Hapishaneden Mektuplar'ı okurken ruhsal ve fiziksel açıdan tutsak hale getirilen bir insanın kaleme kağıda sarılarak direndiğini ve sonsuza kalacak bir şeyler bırakmaya çabaladığına tanık oluyoruz.
Antonio Gramsci'nin Hapishaneden Mektupları, sadece bir mahkumun yaşadığı zorlukları değil, aynı zamanda faşizme karşı direnişin ve düşünce özgürlüğünün önemini de gözler önüne seriyor. Bu eser, insanlık tarihinin karanlık bir döneminde yazılmış olsa da, günümüzde hala актуальностьini koruyor ve bize umut veriyor.