Kadın ve Demokrasi Vakfı (KADEM), kadın hakları ve aile konularında kalıcı çözümler üretmek amacıyla düzenlediği 10. KADEM Kadın Araştırmaları Kongresi'nde "Mitik Söylem ve Kadın" temasını ele aldı. Kongrede, kadınlarla ilgili yaygın mitler ve stereotipler tartışılırken, Dr. Öğr. Üyesi Hatice Altundal Erkmen'in "Amerika'da Müslüman Kadınlara Dair Mitler ve Stereotiplerin Psikososyal Temelleri: Cinsiyet Temelli Oryantalizm" başlıklı konuşması dikkat çekti. Erkmen, Amerika'daki Müslüman kadınların karşılaştığı zorlukları ve kimlik mücadelelerini anlattı.
Amerika'da Müslüman Kadınlara Yönelik Mitler ve Stereotipler
Erkmen'e göre, Amerika'daki Müslüman kadınlara yönelik mitler ve stereotipler, büyük ölçüde "ötekileştirme" mekanizmalarına dayanıyor. Batı toplumlarında "biz" ve "onlar" ayrımı üzerinden kimlik inşası yapılırken, Müslüman kadın bu "öteki"nin görünür sembolü haline geliyor. Müslüman kadınların dini kimliği, Batı'da hakim olan seküler ve bireyci normlarla örtüşmediği düşünülerek, "uyumsuz" veya "geri kalmış" olarak algılanıyor. Bu durum, Batı medyası ve siyaseti tarafından da desteklenerek, Müslüman kadınların hem "özgürleştirilmesi gereken" mağdurlar olarak gösterilmesine, hem de kendi ülkelerindeki Müslüman kadınlar üzerinde baskı oluşmasına zemin hazırlıyor.
Bu algı, Müslüman kadınların sadece başörtüsü gibi dini kıyafetleriyle değil, aynı zamanda Batı'nın modernlik ve özgürlük değerlerine karşıt bir duruşu temsil ettiği şeklinde yaygınlaşıyor. Psikososyal düzeyde ise bu durum, "kültürel tehdit algısı" ve "gruplar arası karşılaştırma" gibi bilişsel mekanizmalarla pekiştiriliyor. Medya temsilleri, siyasal söylemler ve tarihsel oryantalist kalıplar da bu mitlerin yaygınlaşmasında önemli rol oynuyor.
Müslüman Kadınların Kimlik Mücadelesi ve Direnişi
Müslüman kadınlar, bu ötekileştirici söylemler ve kültürel tehdit temelli stereotiplerle karşılaştıklarında çeşitli psikolojik tepkiler geliştiriyorlar. Kimlik çatışması, toplumsal izolasyon, dışlanmışlık hissi, özgüven kaybı ve dini aidiyetlerini kamusal alanda temsil etmede yaşanan zorluklar bu tepkiler arasında öne çıkıyor. Özellikle başörtüsü takan Müslüman kadınlar, medya ve politik söylemler aracılığıyla daha yoğun ayrımcılığa maruz kalıyor.
Ancak birçok Müslüman kadın, bu baskılara karşı direnç stratejileri geliştirerek kendi anlatılarını kendileri inşa ediyor. Medya, sanat, akademi ve sosyal medya aracılığıyla alternatif temsiller üretiyorlar. Bu süreç, sadece bireysel düzeyde psikolojik güçlenmeyi sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda kolektif düzeyde karşı söylem üretimini ve toplumsal farkındalık gelişimini de destekliyor.
Erkmen, 11 Eylül sonrası artan stereotiplere karşı kadınların farklı tepkiler gösterdiğini belirtiyor. Bazı kadınlar, artan İslamofobik atmosfer karşısında başörtüsünü çıkararak dini kimliklerini görünmez kılmayı tercih ederken, diğer bir grup ise başörtüsüne daha sıkı sarılarak onu hem dini aidiyetin hem de direnişin bir sembolü olarak sahipleniyor. Bu tepkiler, baskıcı söylemler karşısında dahi kimlik inşasının sürdürülebileceğini ve direniş kapasitesi taşıdığını gösteriyor.
Stereotipleri Değiştirmek İçin Atılması Gereken Adımlar
Erkmen'e göre, stereotiplerin değişmesi için öncelikle Amerikan medyası ve politikasında Müslüman kadınlara yönelik tektipleştirici yaklaşımların ortadan kaldırılması gerekiyor. Eğitim sisteminde kültürel çeşitlilik içerisinde Müslüman kadına dair duyarlı içeriklerin dahil edilmesi, medya ve siyasetteki İslam karşıtı temsillerin terk edilmesi ve akademik alanda postkolonyal perspektiflerin desteklenmesi önemli adımlar olacaktır.
- Kadınların sesini duyurabilecek çalışmalara daha fazla alan tanınmalı.
- Batılı-Doğulu kadın şeklindeki ayrımlardan uzak durulmalı.
- Azınlık psikolojisini dikkate alan eğitim sistemleri güçlendirilmeli.
- Ayrımcılığı önleyici hukuk politikaları gözden geçirilmeli.
Sonuç olarak, KADEM Kongresi'nde ele alınan bu önemli konu, Müslüman kadınların kimlik mücadelesini ve karşılaştıkları zorlukları anlamak için önemli bir fırsat sunuyor. Müslüman kadınlara yönelik önyargıları kırmak ve daha kapsayıcı bir toplum inşa etmek için, bu tür tartışmaların ve farkındalık çalışmalarının devam etmesi gerekiyor.