
ABD Hegemonyası Bitiyor Mu? Çin'den Dolar'a Büyük Darbe!
İspanya merkezli "Politico" gazetesi, Çin'in dolar bağımlılığını azaltma yönündeki çabalarını analiz eden bir rapor yayımladı. Raporda, Çin’in ABD Hazine tahvillerindeki varlıklarını azaltarak ve altın rezervlerini artırarak doların mutlak hakimiyetini zayıflatmayı hedeflediğine dikkat çekiliyor. Bu adımların, daha çok kutuplu ve çeşitlenmiş bir küresel finans sistemine geçişin işaretleri olduğu belirtiliyor. Peki, bu gelişmeler ABD hegemonyasının sonunu mu getiriyor?
Çin'in Dolar Bağımlılığından Kurtulma Hamleleri
Çin, uzun zamandır Amerikan dolarına olan bağımlılığını azaltma stratejisi izliyor. Bu stratejinin en önemli adımlarından biri, ABD Hazine tahvillerini azaltırken altın rezervlerini artırmak. Nisan ayında Çin, ABD Hazine tahvillerini 757 milyar dolara indirerek Mart ayına göre 8,2 milyar dolarlık bir düşüş gerçekleştirdi. Bu, sadece iki aylık ardışık satış anlamına gelmiyor; aynı zamanda yıllardır süregelen bir stratejinin parçası olarak görülüyor.
Çin, yakın zamana kadar ABD’nin en büyük ikinci alacaklısı konumundaydı ve 2019’a kadar ilk sıradaydı. Ancak Nisan ayında İngiltere’nin gerisine düşerek üçüncü sıraya geriledi. Bu düşüş, 2022’den bu yana devam eden bir sürecin sonucu. Çin, 2022’den beri 280 milyar dolardan fazla ABD tahvili sattı; 2013’teki zirveden bu yana ise toplamda 559 milyar dolarlık azalma yaşandı. Bu durum, doların küresel rezerv para birimi olarak konumuna ciddi bir uyarı niteliği taşıyor.
Çin, dolara olan bağımlılığını azaltırken bir yandan da stratejik varlıklarını, özellikle altın rezervlerini güçlendiriyor. Mayıs ayında Çin, rezervlerine 60 bin ons altın daha ekledi ve toplam miktarı 73,83 milyon onsa çıkardı. Böylece ülke, üst üste yedinci ayda da altın alımı yapmış oldu. Aynı dönemde döviz rezervleri de istikrarını koruyarak 3,29 trilyon dolara ulaştı.
Dolar Neden Gözden Düşüyor?
Bu yeniden yapılandırmanın ABD dolarının yapısal zayıflığına bir yanıt olduğu belirtiliyor. Amerika'daki siyasi istikrarsızlık, artan bütçe açıkları ve doların jeopolitik bir silah olarak kullanılması, küresel güveni zedeleyen başlıca nedenler arasında. Birçok büyük ekonomi, rezerv stratejilerini gözden geçirerek dolara olan bağımlılığı azaltma ve altın, avro ya da bölgesel para birimlerine yönelme yoluna gidiyor.
Çin halen dolar cinsinden varlıklarda yüksek paya sahip olsa da, bu azaltma hamlesi finansal riskleri azaltma, dolara olan bağımlılığı düşürme ve rezerv portföyünü çeşitlendirme açısından mantıklı bir adım olarak görülüyor. Bu değişim, dolar merkezli küresel finans sisteminden daha çok kutuplu, daha dengeli bir sisteme geçiş vizyonuyla da örtüşüyor. Artan korumacılık, ticaretin bölünmesi ve çok taraflı düzene olan güvensizlik, bu geçişi hızlandırıyor.
Altın da bu yeni dönemde, hem bir rezerv varlığı hem değer koruma aracı hem de uluslararası ödemelerde kullanılabilecek bir araç olarak kilit rol üstleniyor.
Diğer Ülkeler de Dolar'a Sırtını Dönüyor
Bu strateji yalnızca Çin’e özgü değil. Japonya, ABD’nin en büyük alacaklısı olmayı sürdürüyor (1,13 trilyon dolar). Ancak Rusya, Brezilya, Hindistan ve Suudi Arabistan gibi ülkeler de rezervlerini çeşitlendirmeye başladı. Birçok ülke, dolar dışındaki para birimleriyle, özellikle yuan ve avro ile ticareti artırarak alternatif finansal ilişkiler kuruyor.
Yaklaşık 80 yıldır ABD dolarının küresel finans sisteminin merkezinde yer aldığını hatırlatmakta fayda var. Bretton Woods Anlaşmaları’ndan bu yana dolar, dünya ticaretinde, uluslararası yatırımlarda ve merkez bankalarının rezervlerinde temel para birimi oldu. Ancak son yıllarda bu hakimiyet ciddi biçimde sorgulanmaya başladı. Artık mesele doların bugünkü gücünden çok, bu gücün sürdürülebilirliğine dair endişeler etrafında şekilleniyor.
Yüzyılın ortalarından bu yana dolar üstün bir konumdayken, Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre küresel rezervlerdeki payı artık yüzde 58’e geriledi. Oysa 21. yüzyılın başlarında bu oran yüzde 70’in üzerindeydi. Bunun temelinde, birçok merkez bankasının riskleri azaltmak ve daha bağımsız bir finansal yapı kurmak amacıyla rezervlerini çeşitlendirme çabaları yatıyor. Böylece avro, yuan ve altın gibi alternatif varlıklar daha çok öne çıkmaya başladı.
Öte yandan, ABD’nin doları ekonomik yaptırım aracı olarak kullanması — Rusya, İran ve Venezuela örneklerinde olduğu gibi — diğer ülkelerde batı merkezli finansal sistemden kopma arayışını tetikledi. Çin, bu alanda en açık meydan okumayı sergileyen ülke konumunda. Son yıllarda ABD tahvillerindeki varlıklarını azaltırken altın rezervlerini artırdı ve Asya, Afrika, Güney Amerika’daki ikili anlaşmalarda yuan kullanımını yaygınlaştırdı.
Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve Suudi Arabistan gibi yükselen güçler de yerel para birimleriyle ticaret ve yatırım yöntemlerini araştırıyor. Böylece doların tek başına baskın olmadığı, çok kutuplu bir küresel finans sisteminin temelleri atılıyor.
Doların Sonu Mu Geliyor?
Kısa vadede doların hakimiyetini koruyacağı belirtiliyor. Çünkü dolar hâlâ benzersiz bir likiditeye, derin bir piyasa yapısına ve geniş bir küresel kabul görmeye sahip. Avro ve Japon yeni ise kendi iç sorunlarıyla karşı karşıya, Çin yuanı ise henüz tam serbest ve küresel düzeyde kullanılabilir bir alternatif değil.
Ancak uzmanlara göre asıl tehlike, bir anda yaşanacak bir değişim değil; yavaş yavaş ilerleyen bir aşınma süreci. ABD için esas tehdit, başka bir para biriminin bir gecede doları tahtından indirmesi değil, birçok para biriminin aynı anda doların gücünü zayıflatması. Daha fazla ülkenin rezervlerinde dolar payını azaltması, diğer para birimlerinde ticareti artırması ve ABD finansal sistemi dışındaki yatırımlara yönelmesi, Washington’un küresel nüfuzunu ve yaptırım gücünü doğrudan etkileyecek.
Sonuç olarak, dolar hala güçlü, ancak artık dokunulmaz değil. Bugün piyasaların aklındaki temel soru şu: Doların tartışmasız küresel rezerv para birimi dönemi sona mı eriyor? Çin’in yükselişi, tek kutuplu düzenden uzaklaşma ve ülkelerin artan finansal bağımsızlık arayışı gibi faktörler, doların yerini sarsan temel gelişmeler arasında yer alıyor. Dünya daha çok parçalanmış ve dengeli bir yapıya doğru ilerliyor. Dolar önemini koruyacak, ancak artık yalnız kalmayacak. Çin, ekonomik büyüklüğü ve uzun vadeli stratejik planları sayesinde bu dönüşümün merkezinde yer alıyor. Böylece, ABD’ye daha az bağımlı, daha çeşitlenmiş ve dengeli bir küresel finans düzeninin kapıları aralanıyor.